Şeyma Subaşı ile Zeynep Yıldırım Söyleşti | Edebiyat Burada (2024)

ŞEYMA SUBAŞI İLE SÖYLEŞİ

Konuşan: Zeynep Yıldırım

Sizi ilk öykü kitabınız Taylar Güzel Kaval Çalar ile tanıdık. Ama aslında soru sormanın güzel geldiğinden bahsediyorsunuz yeni çıkan kitabınıza bakılırsa. Önce hikâye mi yoksa söyleşi mi vardı hayatınızda?

Önce söyleşi vardı hayatımda. Zaten dergilerde yer almam önceleri söyleşilerle oldu. Söyleşi benim ilk gözağrım. Hikâyenin ruhunu kavramaktan bahsetmiştim bir söyleşide. Güzel hikâyeler anlatabilmek, güzel romanlar yazabilmek bir yazarın daha başarılı olduğunu mu gösterir bilmiyorum. Ya da kurgusal anlamdaki başarısını. Ama çoğu zaman söyleşilerimle ilgili aldığım geri bildirimler söyleşinin es geçilmemesi gereken bir tür olduğunu düşündürttü bana. El yordamıyla yolumu ararken söyleşiler, incelemeler ve hikayelerle devam etti bu süreç. Mesela Olağan Şiir dergisinde yayınlanan bir şiirim vardı. Şiire başlangıç olarak düşünüldüğünde fena bir şiir değildi bana kalırsa. Doğrusunu söylemek gerekirse ben birçok türde yazmayı seviyorum. Dergilerde söyleşiler devam ederken de Taylar Güzel Kaval Çalar yayınlandı dediğiniz gibi.

Yazmanın harekete geçiren gücü sizin için bir kaçış alanı gibi mi başladı peki?

Evet. Böyle başladı diyebilirim. Bazı insanlar için yazmak terapi gibi. Aslında ben hâlâ hakkıyla yazabildiğimi düşünmüyorum. Bazen çok imgesel oluyor mesela anlattıklarım. Ya da tıkanmış hissediyorum kendimi. Aslında o doğum gerçekten istediğim gibi gerçekleşse ben de rahatlayacağım.

Kitabın ismiyle müsemma “Taylar Güzel Kaval Çalar” öyküsü bana; varoluş sancısını, insani ilişkiler sarmalını, zıt karakterlerin arkadaşlığını, insanın karşı koyamadığı, kaçamadığı yalnızlığını sorgulayan anlatımı, iç hesaplaşma ve kendiyle konuşmayı hissettirdi. “Taylar Güzel Kavak Çalar”ın nasıl bir hikâyesi var?

Kitabımla ilgili son zamanlarda şunu düşünüyorum. Oğuz Atay’ın şöyle bir cümlesi vardı: “Hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.” Bir insan bir şekilde oyun da oynuyorsa bu onun sahici olmadığını göstermiyor sanırım. Bir ara ne olduğunu anımsamadığım bir şeyler karalıyordum. Şöyle dedim bir anda: Aslında çok sahici biriyim. Kitapla ilgili; Hece Öykü, Okur ve Post Öykü gibi bazı dergilerde çıkan yazılar bana şunu da hissettirdi: Bir anlaşılmak kaygısı güttüğümü. Aslında çok sahici olan birinin sahiciliğinin fark edilmemesi miydi acaba olan biten? Belki de böyle bir hikâyesi vardır kitabımın.

Tabii siz kitaba adını veren öykü bağlamında soruyorsanız başka bir cevap vermek gerekebilir. Bahsettikleriniz doğru tespitler. Ama biraz da buz dağının görünen yüzü. Bu öyküyü bambaşka tasarladım. Ama kitapta bu şekilde yer aldı. Fakat bu yer alış da aslında öykünün görünen yüzü.

Genel olarak öykülerinizde şiirsel bir dil hâkim. Manzum anlatım, masalsı bir anlatım ve şiirsel betimlemeler var. Sıcak kelimeler karşılıyor bizi bunun yanında baskın bir yorgunluk hissediyoruz. Karamsar ve umutlu duyguların armonisi hâkim. Şeyma Subaşı en çok anlaşılmak için mi yazıyor?

Anlaşılmak için yazdığımı düşünmüyorum. Ancak kitabın genel derdi anlaşılmak dediklerinde hak verdiğim bir yorum oldu bu. Bir de şöyle bir şey var. Anlaşılmak için yazmak isterdim. Bunu ummak isterdim. Anlaşabildiğimiz insanlarla çiçek açıyoruz ne de olsa.

Öğretmenlik anılarınızı anlatıyorsunuz. Çocukların sizin için özel bir yeri olduğunu hissediyoruz. Çocukları öykülerde yaşatmak çocukluğa özlemden mi?

Olabilir. Çocukluğunun güzel günlerine dönmek için o dönemde dinlediği şarkıları dinleyip duran bir ben var ne de olsa ortada. Bu esnada salıncakta sallanmış ve paten kaymış falan oluyorum. (Gülümsüyor.)

Ben yaşantısından –maalesef ki- biraz fazla beslenen bir yazarım. Öğretmenlik görevi devam ettikçe de çocuklarla haşır neşir olmak bu temada hikâyelerin ortaya çıkmasına sebep oluyor tabii.

Yasin Sessizliği öykünüzde okuru sorular karşılıyor. “Herkesin gerçeğinden çok hayali büyülüyor beni. Buna rağmen resim istemiyorum fotoğraf istiyorum. Fotoğraf istemiyorum ortak bir ân istiyorum. Sanmayı değil bilmeyi. Bundan da incinmemeyi. Bir resme bir hikâye bile fazla. Bir resme her şey fazla” diyorsunuz. Şeyma Subaşı’nın duygu dünyasından esintiler var diyebilir miyiz? Bir de bu öykü bana Cemil Meriç’in Mağaradakiler kitabındaki: “Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla. Ben kalemle doğmuşum. İnsanlar kıyıcıydılar, kitaplara kaçtım. Kelimelerle munisleştirmek istedim düşman bir dünyayı.” sözünü anımsattı. Gerçek ile hayali, inanmak istediğimiz ile gerçek dünyayı anlatmanız neden?

Çok güzel bir soru. Bir resme her şey fazla derken insan bazen her hikâyede aynı resimden bahsedebiliyor. Garip geliyor bu bana. Bir o kadar da gerçek. Aynı zamanda Cemil Meriç’in ilgili sözünü anlamlı buluyorum. Öte yandan yaşadığımız hayata dair ütopik de geliyor bu bana. İnsanlardan kitaplara kaçan insanlar olarak kaç kişi kaldık şunun şurasında? Bu arada bu hikâyeyi okurken şu şarkıyı dinlemek mümkün: Yeni Türkü’den Resim. Ya da Metin Erksan’dan Sevmek Zamanı’nı izlemek. Çünkü resmin biraz da böyle bir anlamı var.

Şeyma Subaşı ile Zeynep Yıldırım Söyleşti | Edebiyat Burada (1) Son zamanlarda kimleri okuyorsunuz peki?

Ben hazırladığım çalışmalar ya da röportajlar gereği çağdaş eserleri okumayı çok seviyorum. Kült ya da klasik eserlerin önemini yadsımasam da yeni çıkan yayınları takip etmek ve keşfetmek fevkalade keyif verici geliyor bana.

Şimdi de “Soru Sormak Güzel Geliyor”dan bahsetmek istiyorum. Söyleşi türündeki kitabınızda birçok kişiden övgü almış bir yazar portresiyle karşılaşıyoruz. Nasıl bir duygu bu?

Güzel bir duygu. Ama baştaki kadar güzel değil. İlk defa dergilerde göründüğüm zamanlar bu işin hevesi ve heyecanı bir başkaydı gibi geliyor bana. Yine de bahsettiğiniz övgü ya da geri bildirimler için şükrediyorum. Çünkü her ne kadar öyle iddia etmeseler ya da beni yetenekli görseler de bunun benimle alakalı olmadığını, Allah’ın bir lütfu ya da armağanı olduğunu biliyorum.

Başta da belirttiğim gibi söyleşi benim ilk gözağrım. Bu serinin şiir ve diğer söyleşiler şeklinde devamı gelecek inşallah.

İlk yüz yüze söyleşinizi ise Mustafa Kutlu ile yapmışsınız. Neler hissettiniz?

O dönemler şehir dışında olan yazarlara ulaşmaya çalışırken aslında çoğu söyleşiyi yazılı olarak gerçekleştiriyordum. Yani bu işe ilk başladığım zamanlar. Bazı yazdığım dergiler de İstanbul merkezli değildi. Bununla birlikte güzel çalışmalar çıkıyordu ortaya.

Hâl böyle devam ederken ilk yüz yüze söyleşiyi Mustafa Kutlu’yla yaparken buldum kendimi. Ya Tahammül Ya Sefer benim önemsediğim bir kitaptı. Bu kitapla ilgili özel sayı hazırlamıştım Butimar’da. O kitabı seven ya da içselleştirenler için önemli cevaplar vardı söyleşide.

Benim söyleşimden sonra birçok kişi Kutlu ile söyleşi yapmaya başladı. Bu gizli kültür işçiliği beni sevindiriyor.

Yine edebiyatımızın çok önemli isimleriyle kapsamlı söyleşiler gerçekleştirmişsiniz. Mülakata da evrilen söyleşiler bunlar sanki. Söyleşi yapan biri olarak söyleşi türü kolay gibi görünse de zorluğundan bahsedebilirim: Söyleşi öncesinde detaylı bir araştırma yapmalı. Yazarın ya da şairin kitaplarını okumuş olmak, düşünce ve duygu dünyasına yakından bakmak gerekiyor. Sizin söyleşi, röportaj ve mülakatlarınızda sohbet havasında bir üslup görüyoruz. Bizlere söyleşi türü için neler söylersiniz?

Ben zaman zaman ortaokul öğrencilerine ve yetişkinlere yönelik hikâye yazma ya da yazarlık atölyeleri düzenledim. Dijital Dergicilik Okulu’nda da aynı zamanda eğitim veriyoruz. Başarabilirsem söyleşi ile ilgili de bir atölye içeriği, projesi hazırlamak istiyorum. Öte yandan şunu da fark ediyorum. Hikâye olsun başka türler olsun, orijinal içeriklerim, farklı fikirlerim var. Fakat söyleşi atölyesi dediğimizde aklıma çok fazla fikir gelmiyor. Bu benim gerçekten çok irticali olarak gerçekleştirdiğim bir şey. Onu fark ettim. Mesela bunun üzerine kitaplar okumadım, karıştırmadım diyemem. Ama iyi bir söyleşinin sırrı nedir dediğimizde çok fazla söyleyecek bir şey bulamıyorum. Ancak eser merkezli söyleşi yapmayı seviyorum. Bazı merkez dergilere bu anlamda katkı sağlıyorum. Son zamanlarda Litros Sanat Gazetesi’nde röportajlar da gerçekleştiriyorum.

Kitapta: Mustafa Kutlu, Necip Tosun, Hüseyin Su, Naime Erkovan, Ayfer Tunç, Emine Batar, Sevinç Çokum, Osman Cihangir, Ayşegül Genç ile söyleşiler var. Genelde ruh tanışıklığınız olduğunu düşündüğünüz, ünsiyet kurduğunuz yazarlarla mı söyleşiler yapıyorsunuz? Bu konuda belirleyici prensipleriniz var mı? Popüler isimler olmasını önemsiyor musunuz? Yoksa esere mi bakıyorsunuz?

Aslında yalanım yok, ısmarlama söyleşiler yaptığım da oldu. Fakat eğer eserle çok fazla ruh akrabalığı kuramıyorsam o eserin iyi yönlerine, hoşuma giden yönlerine odaklandım diyebilirim. Bazen önce söyleşi sözü verip, kitapları önüme aldığımda okuduğumda hayal kırıklığına uğradığım yazarlar oldu. Bilmiyorum. Belki ideolojik olarak. Belki tema olarak. Şimdi çok hatırımda değil. O eserlerde de hoşuma giden, kendimden bir şeyler bulabildiğim ayrıntılara odaklanmayı seçtim. Tabii ki sevdiğin bir yazarla söyleşi yapmak çok daha güzel. Mesela bahsi geçen isimlerden Ayşegül Genç sanırım şuana kadar en çok söyleşi yaptığım isim oldu. Zaten yeni kitabımda da farklı olarak onun iki söyleşisi yer aldı.

Şeyma Subaşı ile Zeynep Yıldırım Söyleşti | Edebiyat Burada (2)En çok kimle söyleşi yapmak istediniz ve yapamadınız? Kitaba bakılırsa hangi kapıyı çalsanız açılmış gibi. Peki yüzünüze kapanan kapılar da oldu mu? Bahsetmek ister misiniz?

Tabii ki oldu. Mesela Şule Gürbüz’le söyleşi yapmak istedim. Peşinden hayli koştum. Sezai Karakoç’la aynı şekilde. Bu iki söyleşiye bir hayli özendim. Uzun zaman üzerinde çalıştım. Gürbüz’ün yalnızca son eserinden istediğim kadar soru dahil edememiştim. Bu yüzden mi olumlu cevap gelmedi bilmiyorum. Üstad’ın çevresindeki kişilerse O’nu herkesten çok sakındılar anladığım kadarıyla. Sezai Karakoç’un sorularımı görmesini çok istemiştim. Ama mümkün olmadı. Şu ân en çok görüşmek istediğim kişilerden biri İsmet Özel. Külliyatını tamamladığımda sorularımı kendisine ulaştırmak istiyorum.

Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Heyecanınız daim, bahtınız açık olsun.

Nice kitaplara…

Ben teşekkür ederim alakanıza. Hepimizin nice kitaplarını görelim.

Şeyma Subaşı ile Zeynep Yıldırım Söyleşti | Edebiyat Burada (2024)

References

Top Articles
Latest Posts
Article information

Author: Otha Schamberger

Last Updated:

Views: 6095

Rating: 4.4 / 5 (75 voted)

Reviews: 82% of readers found this page helpful

Author information

Name: Otha Schamberger

Birthday: 1999-08-15

Address: Suite 490 606 Hammes Ferry, Carterhaven, IL 62290

Phone: +8557035444877

Job: Forward IT Agent

Hobby: Fishing, Flying, Jewelry making, Digital arts, Sand art, Parkour, tabletop games

Introduction: My name is Otha Schamberger, I am a vast, good, healthy, cheerful, energetic, gorgeous, magnificent person who loves writing and wants to share my knowledge and understanding with you.